İngilizce konuşmalarınızı daha akıcı hale getirmek ister misiniz? İşte günlük hayatta sıkça kullanılan 100 İngilizce dolgu kelimesi ve ifadeleri, Türkçe anlamlarıyla birlikte! Bu ifadeler, hem konuşma pratiğinizi geliştirecek hem de doğal bir şekilde İngilizce konuşmanıza yardımcı olacak.
Hands down - Şüphesiz
All I'm trying to say is... - Söylemeye çalıştığım şey şu ki...
Trust me - Bana güven
I'm just saying - Sadece söylüyorum
You know what I mean? - Ne demek istediğimi anlıyor musun?
At the end of the day - Günün sonunda
Basically - Temelde
To be honest - Dürüst olmak gerekirse
Kind of - Bir nevi
Sort of - Bir tür
Like I said - Dediğim gibi
You see... - Bak...
I mean - Yani
Actually - Aslında
Or something - Ya da bir şey
Well, you know - Şey, biliyorsun
Literally - Kelimenin tam anlamıyla
Honestly - Gerçekten
By the way - Bu arada
As far as I know - Bildiğim kadarıyla
Let me put it this way... - Şöyle söyleyeyim...
If you ask me - Bana sorarsan
What I'm trying to say is... - Demek istediğim şu ki...
The thing is... - Mesele şu ki...
You know... - Biliyor musun...
At least - En azından
Believe me - Bana inan
In my opinion - Bence
Like I was saying - Söylediğim gibi
What I mean is... - Şunu demek istiyorum...
As I said before - Daha önce söylediğim gibi
For what it's worth - Her ne kadar değeri varsa
Here’s the deal - İşin aslı şu
I guess - Sanırım
To make a long story short - Uzun lafın kısası
If I'm being honest - Dürüst olmak gerekirse
You could say - Diyebilirsin ki
To tell you the truth - Gerçeği söylemek gerekirse
Look... - Bak...
Let’s just say... - Diyelim ki...
As far as I can tell - Bildiğim kadarıyla
Here’s the thing - İşte mesele şu
I’m not gonna lie - Yalan söylemeyeceğim
Frankly speaking - Açıkçası
Let’s be honest - Dürüst olalım
I suppose - Sanırım
More or less - Aşağı yukarı
Just to clarify - Açıklığa kavuşturmak için
Let me think - Bir düşüneyim
For example - Örneğin
If that makes sense - Eğer mantıklı geliyorsa
To put it simply - Basitçe söylemek gerekirse
Correct me if I’m wrong - Yanlışsam düzeltin
Not gonna lie - Doğruyu söylemek gerekirse
In other words - Diğer bir deyişle
As I see it - Benim gördüğüm kadarıyla
What do you call it? - Ona ne diyorsunuz?
I’ll tell you what - Sana bir şey söyleyeyim
By all means - Elbette
Don’t get me wrong - Beni yanlış anlama
Let’s face it - Gerçekçi olalım
You might as well - Aynı şekilde yapabilirsin
For what it’s worth - Bunun için ne kadar değer varsa
That being said - Öyle olsa da
To be fair - Adil olmak gerekirse
At this point - Şu noktada
Let’s move on - Hadi devam edelim
Not to mention - Bahsetmiyorum bile
Believe it or not - İnan ya da inanma
Here’s the catch - İşte püf noktası
In a way - Bir bakıma
In all honesty - Tam anlamıyla dürüst olmak gerekirse
As far as I’m concerned - Bana göre
It goes without saying - Söylemeye gerek yok
Come to think of it - Düşününce
I mean to say - Demek istediğim şu ki
To cut to the chase - Sadede gelecek olursak
As it turns out - Görünen o ki
What’s the word? - Neydi o kelime?
Just saying, though - Ama sadece söylüyorum
For the record - Bilgin olsun
The fact is - Gerçek şu ki
You know what? - Bil bakalım ne?
If you will - Tabiri caizse
Fair enough - Mantıklı
I don’t know about you, but... - Senin için bilmiyorum ama...
For example’s sake - Örnek vermek gerekirse
On the other hand - Öte yandan
As luck would have it - Şans eseri
For the sake of argument - Tartışma uğruna
At the same time - Aynı zamanda
Truth be told - Gerçek şu ki
It seems like - Görünüşe göre
If push comes to shove - Zorunlu hale gelirse
Let’s see - Bakalım
As you can imagine - Tahmin edebileceğin gibi
For what reason - Hangi nedenle
To each their own - Herkesin kendi tercihi
Wouldn’t you agree? - Katılmıyor musun?
You know what else? - Başka ne biliyor musun?
Hands down - Şüphesiz
Bu ifade, bir şeyin en iyi ya da en kolay seçenek olduğundan kesinlikle emin olunduğunu belirtmek için kullanılır.
She is hands down the best singer in the competition.
O, şüphesiz yarışmadaki en iyi şarkıcı.
This is hands down the easiest recipe I've ever tried.
Bu, şüphesiz denediğim en kolay tarif.
He is hands down the fastest player on the team.
O, şüphesiz takımın en hızlı oyuncusu.
All I'm trying to say is - Söylemeye çalıştığım şey şu ki
Bu ifade, konuşmacının söylediklerini özetlemek ya da önemli bir noktayı vurgulamak için kullanılır.
All I'm trying to say is, we need to leave now.
Söylemeye çalıştığım şey şu ki, şimdi gitmemiz lazım.
All I'm trying to say is, you should give it a try.
Söylemeye çalıştığım şey şu ki, denemelisin.
All I'm trying to say is that I believe in you.
Söylemeye çalıştığım şey şu ki, sana inanıyorum.
Trust me - Bana güven
Bu ifade, birine güven duymasını istemek veya bir durumu onaylamak için kullanılır.
Trust me, this is the best decision you'll ever make.
Bana güven, bu yapacağın en iyi karar olacak.
Trust me, I know what I'm talking about.
Bana güven, ne dediğimi biliyorum.
Trust me, you'll love this movie.
Bana güven, bu filmi seveceksin.
I'm just saying - Sadece söylüyorum
Bu ifade, konuşmacının bir düşüncesini dile getirdiğini belirtmek için kullanılır, genellikle bir eleştiri ya da öneri yaparken.
I'm just saying, maybe you should be more careful.
Sadece söylüyorum, belki daha dikkatli olmalısın.
I'm just saying, we could try something different.
Sadece söylüyorum, farklı bir şey deneyebiliriz.
I'm just saying, it might not be such a good idea.
Sadece söylüyorum, bu pek iyi bir fikir olmayabilir.
To be honest - Dürüst olmak gerekirse
Bu ifade, konuşmacının dürüst bir görüşünü dile getirdiği zaman kullanılır.
To be honest, I don't think this will work.
Dürüst olmak gerekirse, bunun işe yarayacağını sanmıyorum.
To be honest, I was a little nervous.
Dürüst olmak gerekirse, biraz gergindim.
To be honest, I prefer working alone.
Dürüst olmak gerekirse, yalnız çalışmayı tercih ediyorum.
No offense - Kötü anlamayın
Bu ifade, birisinin söylediği şeyin kırıcı olmaması için önceden açıklama yapmak amacıyla kullanılır.
No offense, but I think you should reconsider your decision.
Kötü anlamayın, ama kararınızı yeniden gözden geçirmelisiniz.
No offense, but I don't agree with your opinion.
Kötü anlamayın, ama görüşünüze katılmıyorum.
No offense, but I think I can do it better.
Kötü anlamayın, ama bunu daha iyi yapabileceğimi düşünüyorum.
Just so you know - Bilmeni istiyorum ki
Bu ifade, birine bilgi vermek ya da önemli bir şeyi hatırlatmak için kullanılır.
Just so you know, the meeting has been moved to tomorrow.
Bilmeni istiyorum ki, toplantı yarına ertelendi.
Just so you know, I won't be able to attend.
Bilmeni istiyorum ki, katılamayacağım.
Just so you know, I finished the project.
Bilmeni istiyorum ki, projeyi tamamladım.
I mean - Demek istediğim
Bu ifade, bir önceki cümlenin ya da ifadenin açıklığa kavuşturulması gerektiğinde kullanılır.
I mean, it's not the best option, but it's worth trying.
Demek istediğim, en iyi seçenek olmayabilir, ama denemeye değer.
I mean, we could always ask for help if we need it.
Demek istediğim, ihtiyacımız olursa her zaman yardım isteyebiliriz.
I mean, it's just my opinion.
Demek istediğim, bu sadece benim görüşüm.
For real - Cidden
Bu ifade, bir şeyin gerçekten doğru olduğunu vurgulamak için kullanılır.
That movie was for real the best I've ever seen.
O film, cidden gördüğüm en iyi filmdi.
She is for real the nicest person I know.
O, cidden tanıdığım en nazik insan.
For real, I thought I lost my keys!
Cidden, anahtarlarımı kaybettiğimi düşündüm!
No way - Hayatta olamaz
Bu ifade, bir şeyin imkansız ya da çok şaşırtıcı olduğunu belirtmek için kullanılır.
No way, I can't believe you did that!
Hayatta olamaz, bunu yaptığına inanamıyorum!
No way, that's impossible!
Hayatta olamaz, bu imkansız!
No way, I didn't expect that to happen.
Hayatta olamaz, bunun olmasını beklemiyordum.
At the end of the day - Sonuçta
Bu ifade, bir şeyin nihai sonucunu vurgulamak için kullanılır.
At the end of the day, it’s your decision.
Sonuçta, bu senin kararın.
At the end of the day, all that matters is your happiness.
Sonuçta, önemli olan tek şey senin mutluluğundur.
At the end of the day, we all have to move on.
Sonuçta, hepimizin yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
The thing is - Durum şu ki
Bu ifade, bir sorunun ya da durumun özünü anlatmak için kullanılır.
The thing is, we don't have enough time.
Durum şu ki, yeterli zamanımız yok.
The thing is, I don't really like that idea.
Durum şu ki, bu fikri pek beğenmiyorum.
The thing is, we need to finish this by tomorrow.
Durum şu ki, bunu yarına kadar bitirmemiz gerek.
To be fair - Dürüst olmak gerekirse
Bu ifade, adil olmak ya da objektif bir bakış açısı sağlamak için kullanılır.
To be fair, he did try his best.
Dürüst olmak gerekirse, elinden geleni yaptı.
To be fair, she had a lot on her plate.
Dürüst olmak gerekirse, onun da pek çok işi vardı.
To be fair, we can't blame him entirely.
Dürüst olmak gerekirse, onu tamamen suçlayamayız.
I guess - Sanırım
Bu ifade, bir şey hakkında belirsiz veya tahminde bulunulan bir durumu anlatmak için kullanılır.
I guess we can try again tomorrow.
Sanırım yarın tekrar deneyebiliriz.
I guess it's going to rain later.
Sanırım ilerleyen saatlerde yağmur yağacak.
I guess you're right about that.
Sanırım o konuda haklısın.
In the long run - Uzun vadede
Bu ifade, bir şeyin gelecekteki uzun dönemli etkilerini anlatmak için kullanılır.
In the long run, this decision will pay off.
Uzun vadede, bu karar karşılığını verecek.
In the long run, we’ll all be better off.
Uzun vadede, hepimiz daha iyi olacağız.
In the long run, the experience will help us grow.
Uzun vadede, bu deneyim bize gelişme sağlayacak.
That being said - Bununla birlikte
Bu ifade, bir önceki açıklamayı takiben farklı bir görüş ya da ek bir bilgi sunmak için kullanılır.
That being said, I think we should still go ahead with the plan.
Bununla birlikte, planla devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
That being said, I believe we can find a solution.
Bununla birlikte, bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum.
That being said, let's give it another try.
Bununla birlikte, bir şans daha verelim.
You know - Biliyorsun
Bu ifade, konuşmacının dinleyicinin bilgi ya da deneyimine atıfta bulunduğunu belirtmek için kullanılır.
You know, I’ve been thinking about what you said.
Biliyorsun, söylediğin şeyi düşünüyorum.
You know, I can’t believe how much we’ve grown.
Biliyorsun, ne kadar büyüdüğümüze inanamıyorum.
You know, I’ve always admired your work.
Biliyorsun, her zaman işini takdir etmişimdir.
The point is - Nokta şu ki
Bu ifade, bir konuşmanın ana mesajını ya da önemli noktayı vurgulamak için kullanılır.
The point is, we need to act fast.
Nokta şu ki, hızlı bir şekilde hareket etmemiz gerekiyor.
The point is, we can't keep delaying the project.
Nokta şu ki, projeyi sürekli erteleyemeyiz.
The point is, we must all work together.
Nokta şu ki, hepimizin birlikte çalışmamız lazım.
For the record - Kayda geçmesi için
Bu ifade, bir şeyin resmi olarak ya da açıkça belirtildiğini vurgulamak için kullanılır.
For the record, I wasn’t part of that decision.
Kayda geçmesi için, o kararın bir parçası değildim.
For the record, I think it’s a bad idea.
Kayda geçmesi için, bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyorum.
For the record, I did warn you about this.
Kayda geçmesi için, seni bu konuda uyarmıştım.
Let me be clear - Açık olmak gerekirse
Bu ifade, konuşmanın daha net ve anlaşılır olmasını sağlamak için kullanılır.
Let me be clear, I’m not saying you did something wrong.
Açık olmak gerekirse, senin bir hata yaptığını söylemiyorum.
Let me be clear, I will not tolerate this behavior.
Açık olmak gerekirse, bu davranışı kabul etmeyeceğim.
Let me be clear, we’re not changing the plan.
Açık olmak gerekirse, planı değiştirmiyoruz.
To put it simply - Basitçe söylemek gerekirse
Bu ifade, bir durumu ya da açıklamayı daha anlaşılır ve basit bir şekilde anlatmak için kullanılır.
To put it simply, we need to start over.
Basitçe söylemek gerekirse, baştan başlamamız gerekiyor.
To put it simply, we don’t have enough resources.
Basitçe söylemek gerekirse, yeterli kaynağımız yok.
To put it simply, I’m not happy with the results.
Basitçe söylemek gerekirse, sonuçlardan memnun değilim.
In other words - Diğer bir deyişle
Bu ifade, bir şeyi başka bir şekilde açıklamak için kullanılır.
In other words, we need to find a new strategy.
Diğer bir deyişle, yeni bir strateji bulmamız gerekiyor.
In other words, I want you to take the lead on this project.
Diğer bir deyişle, bu projede liderliği üstlenmeni istiyorum.
In other words, we need to cut down on expenses.
Diğer bir deyişle, masrafları azaltmamız gerekiyor.
In case you didn’t know - Bilmiyorsanız
Bu ifade, dinleyicinin bir bilgiye sahip olup olmadığını belirterek önemli bir noktayı iletmek için kullanılır.
In case you didn’t know, we have a meeting tomorrow.
Bilmiyorsanız, yarın toplantımız var.
In case you didn’t know, she’s moving to another city.
Bilmiyorsanız, o başka bir şehre taşınıyor.
In case you didn’t know, the event has been rescheduled.
Bilmiyorsanız, etkinlik yeniden planlandı.
No doubt - Şüphesiz
Bu ifade, bir şeyin kesin ve tartışmasız olduğunu belirtmek için kullanılır.
No doubt, she will be the perfect candidate for the job.
Şüphesiz, o iş için mükemmel aday olacak.
No doubt, we can finish this project on time.
Şüphesiz, bu projeyi zamanında bitirebiliriz.
No doubt, he's the best player on the team.
Şüphesiz, o takımın en iyi oyuncusu.
As far as I’m concerned - Benim için
Bu ifade, bir konuda kişisel görüş veya düşünceyi belirtmek için kullanılır.
As far as I’m concerned, we should cancel the meeting.
Benim için, toplantıyı iptal etmeliyiz.
As far as I’m concerned, it doesn’t matter who wins.
Benim için, kim kazanırsa kazansın önemli değil.
As far as I’m concerned, it’s a great opportunity.
Benim için, bu harika bir fırsat.
It goes without saying - Söylemeye gerek yok
Bu ifade, bir şeyin zaten açık olduğunu ve açıklamaya gerek olmadığını belirtmek için kullanılır.
It goes without saying that you should be careful.
Söylemeye gerek yok ki dikkatli olmalısın.
It goes without saying that we need to meet the deadline.
Söylemeye gerek yok ki, son tarihe uymamız gerekiyor.
It goes without saying that hard work pays off.
Söylemeye gerek yok ki, çok çalışmak karşılığını verir.
For instance - Örneğin
Bu ifade, bir durumu açıklamak veya örnek vermek için kullanılır.
For instance, if we arrive early, we can get a good seat.
Örneğin, erken gelirsek iyi bir yer bulabiliriz.
For instance, this is one of the many challenges we face.
Örneğin, bu karşılaştığımız pek çok zorluktan biri.
For instance, she managed to finish the project ahead of time.
Örneğin, projeyi zamanından önce bitirmeyi başardı.
In my opinion - Bence
Bu ifade, kişisel görüşü ifade etmek için kullanılır.
In my opinion, this movie is a must-see.
Bence, bu film izlenmesi gereken bir film.
In my opinion, we should try a different approach.
Bence, farklı bir yaklaşım denemeliyiz.
In my opinion, the new policy will improve productivity.
Bence, yeni politika verimliliği artıracak.
That’s all I’m saying - Söylemek istediğim tek şey bu
Bu ifade, bir durumu veya görüşü özetlemek için kullanılır.
That’s all I’m saying, it’s a good opportunity.
Söylemek istediğim tek şey bu, bu iyi bir fırsat.
That’s all I’m saying, we should give it a try.
Söylemek istediğim tek şey bu, bunu denemeliyiz.
That’s all I’m saying, we need more resources.
Söylemek istediğim tek şey bu, daha fazla kaynağa ihtiyacımız var.
If I’m being honest - Doğruyu söylemek gerekirse
Bu ifade, dürüst bir şekilde düşünceleri paylaşmak için kullanılır.
If I’m being honest, I didn’t enjoy the meeting.
Doğruyu söylemek gerekirse, toplantıdan keyif almadım.
If I’m being honest, I think we could do better.
Doğruyu söylemek gerekirse, bence daha iyi yapabilirdik.
If I’m being honest, I don’t feel confident about the project.
Doğruyu söylemek gerekirse, projeye dair kendimi güvenli hissetmiyorum.
Let’s be real - Gerçekçi olalım
Bu ifade, daha gerçekçi bir bakış açısı sunmak için kullanılır.
Let’s be real, this is going to be difficult.
Gerçekçi olalım, bu zor olacak.
Let’s be real, we all know what’s going to happen next.
Gerçekçi olalım, ne olacağını hepimiz biliyoruz.
Let’s be real, you can't finish this in a day.
Gerçekçi olalım, bunu bir günde bitiremezsin.
I’m telling you - Sana söylüyorum
Bu ifade, bir şeyin önemini vurgulamak veya ikna etmek için kullanılır.
I’m telling you, it’s going to be a great event.
Sana söylüyorum, harika bir etkinlik olacak.
I’m telling you, this is your chance to shine.
Sana söylüyorum, bu senin parlama şansın.
I’m telling you, we need to leave now.
Sana söylüyorum, şimdi gitmemiz gerekiyor.
Not to mention - Bir de
Bu ifade, daha önce bahsedilen bir şeye ekleme yaparak daha fazla bilgi sağlamak için kullanılır.
Not to mention, we have a tight deadline.
Bir de, sıkı bir son tarihe sahibiz.
Not to mention, it’s been a really tough week.
Bir de, gerçekten zor bir hafta geçirdik.
Not to mention, I’ve already completed my part.
Bir de, zaten kendi görevimi tamamladım.
To make a long story short - Kısacası
Bu ifade, uzun bir hikayeyi özetlemek için kullanılır.
To make a long story short, we finished the project early.
Kısacası, projeyi erken bitirdik.
To make a long story short, I found the perfect solution.
Kısacası, mükemmel çözümü buldum.
To make a long story short, everything went smoothly.
Kısacası, her şey sorunsuz gitti.
Long story short - Kısacası
Bu ifade, bir durumu veya olayı kısaca özetlemek için kullanılır.
Long story short, we’re starting a new project next month.
Kısacası, gelecek ay yeni bir projeye başlıyoruz.
Long story short, I lost my wallet.
Kısacası, cüzdanımı kaybettim.
Long story short, the deal was finalized.
Kısacası, anlaşma tamamlandı.
To be honest - Açıkçası
Bu ifade, bir görüşü veya düşünceyi dürüstçe ifade etmek için kullanılır.
To be honest, I didn’t expect that result.
Açıkçası, o sonucu beklemiyordum.
To be honest, I think we should rethink our strategy.
Açıkçası, stratejimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.
To be honest, I’m a little nervous about the presentation.
Açıkçası, sunum konusunda biraz gerginim.
As a matter of fact - Gerçek şu ki
Bu ifade, doğru olan durumu net bir şekilde belirtmek için kullanılır.
As a matter of fact, I’ve already completed the task.
Gerçek şu ki, görevi zaten tamamladım.
As a matter of fact, I’m not available this week.
Gerçek şu ki, bu hafta müsait değilim.
As a matter of fact, we don’t need any more information.
Gerçek şu ki, daha fazla bilgiye ihtiyacımız yok.
In a way - Bir anlamda
Bu ifade, bir durumu başka bir açıdan tanımlamak için kullanılır.
In a way, it’s better that we start fresh.
Bir anlamda, yeniden başlamamız daha iyi.
In a way, this might be a blessing in disguise.
Bir anlamda, bu gizli bir nimet olabilir.
In a way, we are all responsible for this situation.
Bir anlamda, hepimiz bu durumdan sorumluyuz.
To cut a long story short - Kısacası
Bu ifade, uzun bir durumu kısa bir şekilde anlatmak için kullanılır.
To cut a long story short, we solved the problem quickly.
Kısacası, problemi hızla çözdük.
To cut a long story short, she moved to another city.
Kısacası, başka bir şehre taşındı.
To cut a long story short, everything worked out.
Kısacası, her şey yoluna girdi.
In case - Durumunda
Bu ifade, bir şeyin olmasını önceden tahmin ederek bir önlem almak için kullanılır.
In case of an emergency, call this number.
Durumunda, bu numarayı ara.
In case I’m late, start the meeting without me.
Eğer gecikirsem, toplantıya benim yerime başla.
In case you don’t remember, I’ll send a reminder.
Eğer hatırlamazsan, bir hatırlatıcı göndereceğim.
As soon as possible - En kısa sürede
Bu ifade, bir şeyin mümkün olan en hızlı şekilde yapılması gerektiğini belirtir.
Please reply as soon as possible.
En kısa sürede cevap verir misin?
Let me know as soon as possible if you're available.
Ne zaman müsait olduğunu en kısa sürede bana bildir.
We need to finish this project as soon as possible.
Bu projeyi en kısa sürede bitirmeliyiz.
I’d like to - İstemek isterim
Bu ifade, nazikçe bir isteği dile getirmek için kullanılır.
I’d like to order the special of the day.
Günün özel yemeğini sipariş etmek isterim.
I’d like to suggest a new plan.
Yeni bir plan önermek isterim.
I’d like to meet you for lunch.
Seninle öğle yemeği yemek isterim.
It’s up to you - Sana bağlı
Bu ifade, bir kararın ya da durumun dinleyiciye ait olduğunu belirtir.
It’s up to you if we go now or later.
Şu anda mı, yoksa daha sonra mı gideceğimize sana bağlı.
It’s up to you to make the final decision.
Son kararı vermek sana bağlı.
It’s up to you whether we take this risk or not.
Bu riski alıp almamak sana bağlı.
On the same page
Herkesin aynı fikre sahip olduğu bir durumu ifade eder.
We need to make sure we are on the same page before the meeting starts.Toplantı başlamadan önce herkesin aynı fikre sahip olduğumuzdan emin olmalıyız.
Are we on the same page about the project deadlines?Projelerin teslim tarihleri hakkında aynı fikirdemiyiz?
Let's quickly discuss this to get on the same page.Hızlıca bunu tartışalım, böylece aynı fikre sahip olalım.
To be honest
Dürüst olmak gerekirse bir konuda dürüst bir açıklama yapma anlamına gelir.
To be honest, I didn’t like the movie that much.Dürüst olmak gerekirse, filmi o kadar sevmedim.
To be honest, I think you should reconsider your decision.Dürüst olmak gerekirse, kararını yeniden gözden geçirmeni düşünüyorum.
To be honest, I’m a little tired today.Dürüst olmak gerekirse, bugün biraz yorgunum.
At the end of the day
Sonuçta, tüm olaylar bitiminde neyin önemli olduğunu belirtir.
At the end of the day, it's your decision.Sonuçta, bu senin kararın.
At the end of the day, we all want the same thing.Sonuçta, hepimiz aynı şeyi istiyoruz.
At the end of the day, I just want to be happy.Sonuçta, sadece mutlu olmak istiyorum.
That being said
Bunu söyledikten sonra, önceki yorumla çelişebilecek bir şey eklemek için kullanılır.
The weather has been bad lately, that being said, we can still go for a walk.Son zamanlarda hava kötüydü, bunu söyledikten sonra hala yürüyüşe çıkabiliriz.
It’s a tough situation, that being said, we should find a solution soon.Zor bir durum, bunu söyledikten sonra yakında bir çözüm bulmalıyız.
That being said, we should move forward with our plan.Bunu söyledikten sonra, planımıza devam etmeliyiz.
For sure
Kesinlikle, bir şeyin doğru olduğuna veya olacağına dair güven belirtir.
I’ll be there for sure, don’t worry.Kesinlikle orada olacağım, merak etme.
This movie is for sure one of my favorites.Bu film kesinlikle en sevdiğimlerden biri.
She’ll help you for sure, she’s always there for her friends.Kesinlikle sana yardımcı olacaktır, her zaman arkadaşlarının yanında.
Give it a shot
Bir şeyin denemeye değer olduğunu ifade eder.
You should give it a shot, you might like it.Denemelisin, belki beğenirsin.
I’ve never tried that before, but I’ll give it a shot.Daha önce hiç denemedim, ama bir şans vereceğim.
We should give it a shot and see how it goes.Bir şans vermeliyiz ve nasıl gittiğini görelim.
No worries
Bir şey için endişelenmeye gerek olmadığını belirtir.
No worries, I’ll handle it for you.Endişelenme, senin yerine hallederim.
No worries, I’ll be there in a minute.Endişelenme, bir dakika içinde orada olacağım.
No worries, everything will be fine.Endişelenme, her şey yolunda gidecek.
To make matters worse
Durumu daha da kötüleştirmek anlamına gelir.
To make matters worse, it started raining right after we left.Durumu daha da kötüleştirmek için, biz ayrıldıktan hemen sonra yağmur yağmaya başladı.
To make matters worse, the power went out.Durumu daha da kötüleştirmek için, elektrikler gitti.
To make matters worse, I lost my keys.Durumu daha da kötüleştirmek için, anahtarlarımı kaybettim.
In the meantime
Bu süre zarfında, bir şey beklenirken diğer bir şey yapılır.
You can start working on the report, and I’ll finish this in the meantime.Rapor üzerinde çalışmaya başlayabilirsin, ben bu süre zarfında bunu bitireceğim.
In the meantime, let's grab a coffee.Bu arada, gel bir kahve içelim.
The project will take some time, but in the meantime, we can prepare the presentation.Proje biraz zaman alacak, ancak bu süre zarfında sunumu hazırlayabiliriz.
At the drop of a hat- Hiç düşünmeden, hemen bir şey yapmak.
She’ll help you at the drop of a hat.Hiç düşünmeden sana yardımcı olur.
He’ll go to the party at the drop of a hat.Hiç düşünmeden partiye gider.
I can call him at the drop of a hat.Hiç düşünmeden onu arayabilirim.
A piece of cake- Çok kolay bir şey.
The test was a piece of cake.Sınav çok kolaydı.
Don’t worry, this task will be a piece of cake for you.Merak etme, bu görev senin için çok kolay olacak.
For me, this is a piece of cake.Benim için bu çok kolay.
Under the weather -Bir kişinin hasta veya keyfi yoksa kullanılır.
I’m feeling a little under the weather today.Bugün biraz hastayım.
She’s been under the weather all week.Tüm hafta hastaydı.
He’s not coming to work because he’s feeling under the weather.İşe gelmiyor çünkü kendini hasta hissediyor.
By the book - Kurallara uygun bir şekilde.
She does everything by the book.Her şeyi kurallara uygun yapar.
He insists on doing things by the book.Kurallara uygun yapmaya ısrar ediyor.
The manager wants us to do it by the book.Yönetici bunun kurallara uygun yapılmasını istiyor.
Hit the nail on the head- Bir noktayı çok doğru şekilde ifade etmek.
You really hit the nail on the head with that answer.O cevabınla gerçekten noktayı çok doğru bir şekilde ifade ettin.
She hit the nail on the head during the meeting.Toplantıda çok doğru bir şekilde ifade etti.
He hit the nail on the head with his solution.Çözümüyle noktayı tam yerine koydu.
To be on cloud nineÇok mutlu olmak.
She was on cloud nine after hearing the good news.İyi haberi duyduktan sonra çok mutluydu.
He’s been on cloud nine since the promotion.Terasını terfi ettikten beri çok mutlu.
I felt like I was on cloud nine when I passed the exam.Sınavı geçince çok mutlu oldum.
Burning the midnight oilGece geç saatlere kadar çalışmak.
I was burning the midnight oil to finish the project.Projeyi bitirmek için gece geç saatlere kadar çalıştım.
She’s been burning the midnight oil for the past few days.Son birkaç gündür gece geç saatlere kadar çalışıyor.
We’ll be burning the midnight oil to get this done on time.Bunu zamanında bitirmek için gece geç saatlere kadar çalışacağız.
Break the iceİlk teması sağlamak, soğuk bir durumu yumuşatmak.
He told a joke to break the ice.Buzları kırmak için bir şaka yaptı.
I always try to break the ice at the beginning of a meeting.Bir toplantının başında her zaman buzları kırmaya çalışırım.
Let’s play a game to break the ice.Buzları kırmak için bir oyun oynayalım.
At your own paceKendi hızında, acele etmeden.
You can study at your own pace.Kendi hızında çalışabilirsin.
Don’t worry about rushing, take it at your own pace.Acele etme, kendi hızında al.
The course allows you to learn at your own pace.Kurs, kendi hızında öğrenmeni sağlar.
Take a rain checkBir şeyi şu an yapamayacağınızı ama daha sonra yapabileceğinizi ifade eder.
I’ll take a rain check on the coffee, I have an appointment.Kahveye bir ara bakarız, bir randevum var.
Let’s take a rain check on the meeting, we can reschedule.Toplantıya bir ara bakarız, yeniden planlayabiliriz.
I can’t join the party today, but I’ll take a rain check.Bugün partiye katılamam ama daha sonra katılırım.
The ball is in your courtSıra sende, karar verme zamanı sende.
I’ve done my part, now the ball is in your court.Benim işim bitti, şimdi sıra sende.
The decision is yours, the ball is in your court.Karar senin, sıra sende.
I’ve made my suggestion, now the ball is in your court.Önerimi yaptım, şimdi sıra sende.
コメント